"BOĞAZ'IN HASTA ADAMI", "ÇÖMEZ DEVLET", "GÜÇSÜZ ÜLKE" BENZETMELERİ VE GERÇEKLER…
A.K.P.nin CumhurBaşbakanı RTE (*), 2018'in ilk muhtarlar toplantısında,
yaptığı konuşmada, Afrin Harekâtı'nı iç politika malzemesi yapmak ve kendisinin ne babayiğit birisi olduğunu vurgulamak için şunları da söyledi:
"Karşınızda,
ne Osmanlı'nın hasta adamı;
ne Cumhuriyetin çömez devleti;
ne de 1970'lerin ve 1990'ların güçsüz ülkesi var…
Karşınızda,
2023 hedeflerine kilitlenmiş;
2053 ve 2071 vizyonuna inanmış,
Cumhurbaşkanından muhtarlarına kadar bir millet var…"
Önce şu gerçeğin altını çizelim: Hiç bir devlet, hiç bir ülke ve hiç bir ulus kendiliğinden hasta olmaz…
Devletleri, ülkeleri ve ulusları hasta edenler, hasta ruhlu yöneticilerdir…
Şimdi kısa bir bilgi:
1.) Osmanlı'yı "Boğaz'ın hasta adamı" olarak niteleyen ilk isim, Rus Çarı
I. Nikola'dır.
2.) Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni "Çömez Devlet" olarak niteleyen
A.K.P.nin Genel Başkanı RTE'dir. Bu gaflet ve dalalet dolu benzetme
üzerinde somut örneklerle duracağız.
3.) "1970'lerin ve 1990'ların güçsüz ülkesi" sözü de RTE'ye aittir.
Dikkat edilirse 1980'leri, yani Kenan Evren devrini zikretmiyor..!
"Güçsüz ülke" benzetmesini de çürüten gerçekleri dile getireceğiz elbette…
Şimdi yukardaki benzetmeler üzerinde kısaca duralım:
1.) "Boğaz'ın hasta adamı" benzetmesini 1853'te Rus Çarı I. Nikola yapmıştır. Yani, Osmanlı ile Rusya arasında 1853'te çıkan ve 1856'ya kadar süren Kırım savaşının başlangıcında söylenmiştir bu söz… Çar I. Nikola bunu yaparken de, Osmanlı'nın içinde bulunduğu siyasal, ekonomik ve sosyal sorunları öne sürmüştür…
2.) RTE'nin kendisini bile Cumhurbaşkanı yapan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni küçültücü "çömez devlet" benzetmesi, bu devlete ihanet etmek demektir.
("Çömez", Osmanlı'da medrese denilen dînî okullarda, müderris adı verilen kimselerden ders alan ve onların hizmetini yapan öğrencilere denirdi.)
Bu, küçük düşürme amaçlı benzetme, öyle anlaşılıyor ki, BÜYÜK ATATÜRK'ün "Yurtta Barış, Dünyada Barış" ilkesini ve saldırgan olmayan dış politikasını hedef almaktadır.
Bu benzetmeyi yapanlar, şu gerçekleri iyi öğrenmelidirler:
→ 1920’li ve 1930’lu yıllarda İtalya’da faşizm, Almanya’da nazizm, Sovyetler Birliği’nde ise komünizm gibi totaliter rejimler güç ve yaşam alanı bularak, dünya barışına son verirken ve muhalefeti ezerken, Batılı, özellikle de Alman birçok bilim adamı, siyasetçi, müzisyen, sanatçı Hitler diktatoryasından kaçarak, ATATÜRK’ün TÜRKİYESİ’ne sığınmışlar, kurtuluş ve özgürlük bulmuşlardır.
O tarihlerde Amerika'yı da seçenler olmuştur. Ancak, Türkiye'yi seçenlerin niteliği, Amerika'yı seçenlerin ise niceliği önde gelmektedir.
[RTE'nin yönetiminde ise Türkiye'den Avrupa'nın çeşitli ülkelerine sığınan (Fetö'cülerin dışında) çeşitli mesleklerden Türkler var;KHK'larla işleri ellerinden alındığı için, çalışmak üzere Avrupa'nın yolunu tutan bilim adamları var…]
ATATÜRK TÜRKİYESİ'ni seçen bilim adamlarından Prof. Dr. Fritz Neumark ile Prof. Dr. Ernst Hirsch'in anılarını okuyanlar, BÜYÜK ATATÜRK'ün YÖNETTİĞİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ'nin ne BÜYÜK ve ne SAYGIN BİR DEVLET olduğunu iyi bilirler.
Prof. Dr. Fritz Neumark anılarında diyor ki, Türk vatandaşlığına kabûl edildiğimi öğrenince, ilk sevincimi şöyle dile getirdim: "Ne mutlu Türküm diyene"…
(RTE döneminde ise, kimliğimiz, kişiliğimiz ve kültürümüz açısından özgüven ifadesi olan ATATÜRK'ün bu özdeyişi, görüldüğü yerde silindi.)
→ ATATÜRK'ün TÜRKİYESİ ("çömez devlet") Milletler Cemiyeti’ne üye olmak için kendisi baş vurmamıştır. Kurucu üyeler 1932’de,Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni, güttüğü barışçı siyaset ve komşu ülkeler üzerindeki son derece saygın nüfuzu ile karşılıklı saygı ve güvene dayanan siyaseti nedeniyle, üye olması için, geçerli kuralların ve temayüllerin aksine, merasimle davet etmişlerdir.
(Bilindiği üzere, RTE'nin yönetimindeki Türkiye'yi, AB tam üye yapmak istemiyor…)
→ Hatay'ın Türk topraklarına katılmasını, zekî ve etkin bir siyaset ve dipolamasiyle, BÜYÜK ATATÜRK'ün "çömez devleti" gerçekleştirdi…
(Türkiye'nin kendi sınırları dışında sahip olduğu eksklav statüsündeki tek toprak parçası olan Süleyman Şah türbesini ve Süleyman Şah Saygı Karakolu'nu, IŞİD'ten korkarak, Halep iline bağlı Eşme köyünden tahliye edip, Türkiye'nin sınırına kadar getiren hükümet hangi hükümettir..?
Ege'deki 18 adacığın Yunanistan tarafından işgaline kayıtsız kalan kimdir?)
→ "Çömez Devlet"in kurucusu ve Cumhurbaşkanı için bakın UNESCO ne yaptı ve O'nu nasıl tanımladı:
UNESCO 1979'da, ATATÜRK'ün doğumunun 100. Yılı nedeniyle, 1981 yılının, tüm dünyada "ATATÜRK'Ü ANMA YILI" ilân edilmesi önerisini gündeme aldı ve Genel Kurul toplantısına katılan, aralarında Batılı ülke temsilcilerinin tümünün hazır bulunduğu, 156 ülke temsilcisinin oybirliği ile öneri alkışlarla kabûl edildi ve ATATÜRK'ün, kişiliği ile üstün özelliklerinin vurgulandığı, saygın bir tanımı yapılarak, ilân edildi:
"MUSTAFA KEMAL ATATÜRK,
- uluslararası anlayış ve barış yolunda çaba harcamış üstün bir kişidir,
- olağanüstü bir devrimcidir,
- sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk liderdir,
- insan haklarına saygılıdır,
- dünya barışının öncüsüdür,
- insanlar arasında hiçbir renk, din ve ırk ayrımı gözetmeyen eşsiz bir
devlet adamıdır,
- Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusudur."
ATATÜRK'lü zamanlarda ve ATATÜRKÇÜ TÜRK DEVLET ADAMLARININ yönetimde olduğu zamanlarda,TÜRKİYE CUMHURİYETİ SON DERECE SAYGIN bir devletti.
Takdir edilir ki, devletleri güvenilir, ülkeleri değerli ve ulusları saygın yapanlar devletin kişilikli, güvenilir ve saygın yöneticilerdir...
ÖZGÜRLÜK ve BAĞIMSIZLIĞIN ABİDESİ ATATÜRK'ün kurduğu
TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ'ni, O'nun "YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ" siyasetine önem veren saygın devletini "çömez devlet" olarak niteleyen bir kimsenin sözünün, sıfatı ne olursa olsun, insanlık katında, hiç bir değeri ve önemi yoktur…
3.) 1970'lerin ve 1990'ların güçsüz ülkesi, benzetmesine gelince:
1974'te Kıbrıs Barış Harekâtı'nı yapan Bülent ECEVİT, sözde değil özde bir ATATÜRKÇÜ devlet adamıydı.
ABD, Türkiye'de haşhaş ekimini, 12 Mart hükümetine yasaklatmıştı.
1973 Ekim seçimlerinden CHP birinci parti olarak çıkarak hükümeti kurunca, haşhaş ekimini yeniden başlatmış ve küplere binen ABD'ye şu mesajı vermiştir: "Bizim kendi topraklarımızda neyin ekilip, neyin ekilmeyeceğine kendimiz karar veririz."
Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle Türkiye'ye baskı yapmak isteyen ABD yöneticilerine "Gölge etmeyin başka ihsan istemem" diyen de Bülent ECEVİT'ti.
Ege Denizi'nin Kıta Sahanlığını gündeme getiren ve bu sahanlıkta Türkiye'nin petrol yatakları arama konusundaki hakkını savunan yine 1970'lerdeki ECEVİT hükümetiydi…
Sözde "müttefik" ABD, Kıbrıs Barış Harekâtı'ndan dolayı, Türkiye'ye silah ambargosu koyunca, 1975'te ABD üslerini kapatanlar, işte o "güçsüz devlet"in yöneticileriydi.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni kurduranlar yine "güçsüz devlet"'in yöneticileriydi ve Kıbrıs Türkünün efsane lideri, değerli devlet adamı Rauf DENKTAŞ'tı…
Tam da yeri gelmişken, gerekli adreslere şu soruları yöneltelim:
(ABD askerlerinin, Türkiye toprakları üzerinden Irak'a girerek, işgâl etmeleri için 1 Mart 2003 tezkeresine TBMM'de evet oyu verenler kimlerdi..?
4 temmuz 2003'te, ABD askerleri, Türk Özel Kuvvetlerinin Irak'ın Süleymaniye kentindeki karargâhını basarak, 11 Türk askerinin (3 subay ve 8 astsubay) başına çuval geçirerek, gözaltına aldığında, ABD'ye nota verilmesini isteyen muhalefete "ne notası, müzik notası mı" diyen güçlü(!) Başbakan kimdi..?
ABD askerlerinin Irak işgâlinde başarıları için dua eden Başbakan kimdi..?
ABD, bugün de, terör örgütü YPG'ye binlerce TIR silah sevketmekte, Türkiye'ye karşı açıkça düşmanca tavır almaktadır. Peki, bu durumda İncirlik ve Kürecik üslerini ABD ordusu mensuplarına ve savaş uçaklarına kapatmayan kimdir..?)
1997'de, Lüksemburg'ta yapılan AB zirvesine çağrılmayınca, AB ile ilişkileri kesenler, güçlü, kişilikli ve onurlu devlet adamlarıydı.
AB'nin en yetkili iki isminin (Javier Solana ve Günter Verheugen) Ankara'ya gelerek, Başbakan ECEVİT'e, AB'ye tam üyelik için müzakerelere başlanması kararını sunduklarını, hafıza kaybına uğramayanlar çok iyi anımsarlar…
Bölücü terör örgütünün elebaşının Suriye'den sürülmesini sağlayan hükümet ECEVİT'in Başbakanlığındaki Türk Hükümetiydi.
15 Şubat 1999'da, bu terörist başını Güney Afrika'da yakalayarak Türkiye'ye getiren yine ECEVİT hükümetiydi…
Peki, bölücü terör örgütü üyelerini Habur'da yığınlara davul-zurnayla karşılattıran ve hatta o teröristlerin ayağına yargıçlar göndererek, çadır mahkemeler kurduran kimdi?
Ne pahasına olursa olsun "Açılım" siyaseti adı altında, PKK ve elebaşına yeniden güç kazandıran kimdi..? Hangi iktidardı..?
PKK'nın elebaşı ile teröristler arasında mektup teatisini başlatarak ve devleti kurye gibi kulanarak, PKK terör örgütüne önem veren ve de eli kanlı elebaşına "yol haritası" hazırlatanlar kimlerdi..?
Oslo'da gizlice PKK teröristleriyle müzakere başlatan ve Dolmabahçe'de bu müzakere sürecini sürdüren kimlerdi..?
Bu gizli Oslo buluşmasını önce inkâr edip sonra da ikrar eden kimdi?
"Tek parti zamanında Kürtlere karşı red, inkâr ve asimile siyaseti güdüldü" diyerek, Kürt kökenli yurttaşlarımızı; "CHP, Dersim köylerini, vergi vermedikleri gerekçesiyle bombaladı" diyerek Tuncelili yurttaşlarımızı ve "Bizim referansımız İslam" diyerek de şeriat yanlılarını lâik devlete karşı kışkırtan kimdi..?
Tüm bunları yapmak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni sanık sandalyasına oturtmak demektir. Böyle devlet yöneticilerini hangi kategoride değerlendirmek gerekir..?
Türk Halkını her açıdan kamplaştıran, "kindar kuşaklar yetiştireceğiz" diyen ve "Cumhurbaşkanı" sıfatıyla bile "onların gençleri - bizim gençlerimiz" gibi ayrıştırıcı ve birbirine düşman edici söylemlerin ve eylemlerin sahipleri, millî birlik ve beraberliğin tam aksini icra edenler, hangi oy oranıyla seçilmiş olursa olsunlar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Cuhurbaşkanı olamamışlardır; TÜRKİYE'yi yönetecek olgunluğa ve demokrasi kültürüne sahip olamamışlar demektir.
ATAÜRK'ün kurduğu çağdaş ve nitelikli Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni küçük düşürme amacıyla "çömez devlet" benzetmesi yapmak, akıl, iz'an, mantık ve tarihsel gerçeklere aykırı olduğu gibi, bu devleti ve cumhuriyeti kuran yöneticilere ve Türk Milleti'ne büyük saygısızlıktır.
Türk üst kimliğiyle gurur duyan ve vatanını seven hiç bir kimse, Türkiye'yi kurtaran, Devleti ve Cumhuriyeti kuran ATATÜRK'e ve arkadaşlarına hakaret edilmesine kayıtsız kalamaz…
Dursun ATILGAN
Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu
Genel Başkanı
(*): RTE, Tüm Türk Halkı'nın ne Başbakanı olabilmiştir ne de Cumhurbaşkanı. Bu nedenle A.K.P.nin CumhurBaşbakanı olarak niteliyorum… |