BARIŞIN BAŞKENTİ’NE BÜYÜK İHANET
Onuncu ayın onunda saat onda, Barışın Başkenti Ankara’da, korkunç bir terör vahşeti yüze yakın insanın yaşam hakkını elinden alarak ve ikiyüzelli kadar insanın yaralanmasına neden olarak, yüreğimizi derinden yaktı…
Hangi amaçla olursa olsun ve nereden gelirse gelsin, Türkiyemiz’i Ortadoğu bataklığının ağına düşmüş ülkelere benzetmek isteyen insanlık düşmanı alçakları, bu vahşeti yapanları ve yaptıranları şiddetle ve nefretle kınıyoruz…
Alçaklar, insanlıktan, utanma duygusundan ve anlayış yeteneğinden yoksundurlar. Buna rağmen, içimizden nasıl bir kınama duygusu geliyorsa( ki bazen satırlara dökmek mümkün olmuyor) o anlamda kınamayı bir görev sayıyoruz…
Bu kan dondurucu vahşeti işleyenler akıl, bilim ve insanlık düşmanı barbar güruhlardır.
Barışın Başkenti’ne büyük ihanet anlamına gelen bu korkunç ve kanlı vahşet nedeniyle, şu düşüncelerimizi dile getirmeyi gerekli görüyoruz.
İnsanoğlunun yaradılışından beri, en çok dillendirdiği ya da işittiği sözcükler şunlar olsa gerek:
SAVAŞ, BARIŞ ve İNSAN HAKLARI…
İnsan ve insanlık hakları ancak barışla olanaklıdır. Çağımızda barış, düşünürlerin, bilginlerin, sanatçıların, kısacası aydınlanmış insanların üzerinde en çok durdukları konudur. Milattan önce de böyleydi milattan sonra da böyle…
İnsan kadar türdeşine yararlı, yine insan kadar türdeşine zararlı başka bir yaratık yoktur.
İşte o yararlılığın egemen olduğu zaman BARIŞ, o zararlılığın egemen olduğu zaman SAVAŞ vardır.
İnsanı derinden düşündüren ve hayrete düşüren gerçek ise şudur: Savaşlar ve terör olayları, uygarlık ilerledikçe daha da yoğunlaşmakta, yaygınlaşmakta ve şiddetlenmektedir; yeni yeni şiddet zeminleri ve yöntemleri oluşturulmakta ve geliştirilmektedir. Ne hüzün verici bir gerçektir ki, insanoğlu, edindiği bilgiyi – herzaman - kendi türdeşinin mutluluğu için değerlendirmiyor; aksine türdeşini yok etmek için uygulamaya koyuyor.
Bu dünyayı insanoğluna cehennem eden şiddet yanlıları, gözünü kan bürümüş olan teröristler,
bir nebze olsun insanlık özelliği taşısalardı; HAYVANLARI kendilerine örnek alırlardı. Çünkü, hiçbir hayvan kendi türdeşinin kanına girmez…
Kanlı eylemler hangi amaçla yapılırsa yapılsın, (din, inanç, mezhep, dünya görüşü, etnisite farklılıkları) kaynağı CEHALETE ve ŞİDDET YANLILARINA CESARET VERENLERDE ARANMALIDIR. Çünkü cehalet ve şiddet, gözler için kapkara perde; kulaklar için tıkaç; akıllar için bukağı ve beyin için kötülük tuzağıdır. Bu yola başvuranlar, genellikle kendi aklını kullanmasını bilmeyenlerdir; insan haklarını (ki bunun en başında yaşam hakkı vardır), hukuku ve adaleti tanımayanlardır…
Savaş ve terör, insanın kendi türdeşine zararlı olmayı egemen kılmasının, dolayısıyla da, kendi
türdeşinin yaşam hakkını elinden almasının eyleme dönüşmesidir.
Sağduyulu olan ve şiddete, kötülük yapmaya, tehlikeli söylemlere ve kanlı eylemlere karşı olan her Türk insanının, herzaman olduğu gibi, insanseverlik ve barışseverlik konularında başvuracağı yol gösterici ve etiksel kaynaklar, ATATÜRK’ün söylevlerinde, demeçlerinde, yazılarında, eserlerinde ve özlü sözlerinde mevcuttur. O, herzaman insanlığa yararlı olmayı amaç bilmiş ve dolayısıyla da birlik ve beraberliği; yurtta ve dünyada barışı en ön planda tutmuştur…
O’nun olağanüstü önemli olan şu sözlerini burada dile getirmeyi bir görev olarak değerlendiriyorum:
31 Ocak 1930'da (İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nden 18 yıl önce) Mustafa Kemal ATATÜRK şunları söylüyordu:
"Bilim, toplumların büyüklüğünün gizini insanlara açmıştır. Bu giz, insanların birbirine bağlılığıdır. Bütün insanlar bir toplumsal vücudun organlarıdır. Bu nedenle birbirine bağlıdır. Bir de, insanlar, ölülerin kültürel varisleri olduklarından, aralarındaki bağlar her zamanı ve her yeri kapsar. Bu bağlar, doğaldır, toplumsaldır, iktisadîdir. Evrimin amacı, insanları birbirine benzetmektir. Dünya, birliğe doğru yürümektedir; insanlar arasında sınıf, derece, ahlâk, giysi, dil, ölçü farkı gittikçe azalmaktadır. Tarih, yaşam kavgasının, ırk, din, kültür, eğitim ve öğretime yabancı olanların arasında olduğunu gösterir. Birliğe doğru yürüyüş ise barışa doğru yürüyüş demektir. İnsanlar arasındaki bağlılık hakkında bir fikir edinmeye en elverişli olan düşünce tarzı, ancak bu alandaki irdeleme olabilir…"
25 Ekim 1931’de ise şunları söylüyordu:
"İnsanları mutlandıracağım diye, onları birbirine boğazlatmak, insanlığa aykırı ve son
derece üzüntü uyandırıcı bir sistemdir. İnsanları mutlandıracak yegâne araç, onları
birbirine yaklaştırmak, birbirini sevdirmek, maddî ve manevî olarak ihtiyaçlarını
gidermeye yarayan hareket ve enerjidir. Dünya barışı içinde gerçek mutluluğa ulaşmak,
ancak bu yüksek ülkü yolcularının çoğalmasıyla mümkün olacaktır…"
Dünya Tarihi’nin emsâl göteremediği ATAMIZ’ın, olağanüstü duyarlılık ve yol göstericilik içeren bu sözleri, önce kendi ülkemizde ve sonra da tüm dünyada, insanlığa büyük ve evrensel ödevler yüklemektedir…
Sevgi ve saygı duygularını geliştirmek ve kardeşçe, barış içinde birarada yaşamak için, sayısız ortak değerlerimiz ve olanaklarımız varken, kin ve nefret duygularını beslemek ve türdeşlerin yaşam hakkına kastetmek niçin..?
Dursun ATILGAN
Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu
Genel Başkanı
|