
Bugün, dünyanın neresinde bir Türk varsa, orada ATATÜRK anılmaktadır, anılacaktır.
Bizce, O'nu, sadece törensel sözlerle anmak yeterli değildir.
Kanımızca, önce BÜYÜK ATATÜRK'ün dünyanın diğer devlet adamlarından ayıran özelliklerini hatırlamak zorundayız.
O, dünya çapında bağımsızlık hareketi başlatan ilk Önderdir,
O, Nobel Barış Ödülüne aday gösterilen ilk asker kökenli Önderdir,
O, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı olan UNESCO
tarafından 1979 yılında alınan şu kararla, doğumunun 100. yılında yani
1981'de onurlandırılan ilk devlet adamıdır:
"ATATÜRK,
Uluslararası anlayış ve barış yolunda çaba harcamış üstün bir kişi, olağanüstü bir devrimci,
sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk lider,
insan haklarına saygılı,
dünya barışının öncüsü,
insanlar arasında hiçbir renk, dil, din, ırk ayrımı gözetmeyen,
eşsiz devlet adamı , Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusudur..."
Bilindiği üzere, 1981 yılı, 156 üye ülkenin oybirliğiyle,
"DÜNYA ATATÜRK YILI" olarak ilân edilmiştir.
O, General olmasına karşın, üniformasını çıkarıp, egemenliği kişiden alarak
ulusuna devreden ilk asker kökenli Önderdir,
O, Batı'nın "biz uygarız" diyen saldırgan devletlerini, yani emperyalist
güçlerini, unutamadıkları bir yenilgiye uğratan ve zulüm gören uluslara
örnek olan bir Kahramandır,
O, uluslararası saygınlık kazanmış bir Ebedî Bağımsızlık Anıtıdır,
O, yapılış yöntemlerine göre, dünyada emsali görülmemiş devrimleri tasarlayan ve gerçekleştiren büyük bir Devrimcidir,
O, ulusuna şu mesajı veren bir Çağdaşlık ve Uygarlık Timsalidir:
"Ben, size manevî miras olarak, hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir dondurulmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım akıl ve bilimdir";
"Bilim" deyince şunu da hemen eklemek isterim: Eğer bugün kendisi hayatta olsaydı, her halûkârda ABC silahları konusunda, bilimin istismar edildiğini ortaya koyarak, uluslararası etkin bir denetim mekanizmasının oluşturulması için, gereken her türlü girişimi yapardı.
Bunun kanıtı, O'nun "Yurtta Barış, Dünyada Barış" ilkesidir.
O, emperyalist güçlerin kendilerine nüfuz alanları aradığı 1920'li yıllarda, kurduğu Cumhuriyetin temelini, ırka ve dine değil, kültüre dayandıran, böylece de, dünyaya örnek olan bir Devlet Adamıdır,
O, halkına, dilini, tarihini, kültürünü öğreten; lâik ve çağdaş bilime dayalı bir
eğitim ve öğretim birliğini sağlayan yegâne Devlet Adamıdır,
O, tam bağımsızlık ateşini Türk Halkı'nın gönlünde ve kafasında yakan;
"Özgürlük ve Bağımsızlık" aşığı bir Başkumandan, bir Önder, bir Devlet ve bir Fikir Adamıdır…
İşte bizler, O'nun bize emanet ettiği Anayurdumuzu, lâik, demokratik, özgürlükçü, halka dayalı ve halk mayalı Cumhuriyetimizi, O'nun bedenen aramızdan ayrılmasından sonra nerelere getirdik? Bunun bir muhasebesini yapıp, bilançosunu çıkararak, O'na her 10 KASIM günü, hesap vermek zorundayız…
Bu nedenledir ki, HER 10 KASIM, KURTARICIMIZ VE KURUCUMUZ
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'e
hesap verme günü olarak değerlendirilmelidir…
Bugün O'na,
- "Senin bize emanet ettiğin Cumhuriyet'e tüm nitelikleriyle sahip çıkma,
yükseltme, yüceltme ve savunma görevlerini yapıyoruz" diyebliyor
muyuz?
- "Senin gösterdiğin yolda, cehaletin yerine bilgiyi, karanlığın yerine
aydınlığı, elbirliğiyle getirme bilinç ve inancıyla birlik ve beraberlik içinde
yürüyoruz" diyebiliyor muyuz?
- "Senin devrim ve ilkelerine sahip çıkma ve savunma konusunda asla
duraksamıyoruz, diyebiliyor muyuz?
- "Ülkemizde Şeriat tehlikesi yoktur" diyebiliyor muyuz?
- "Türk Ulusu aleyhine, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşmasıyla
tamamlandığı sanılmış, büyük bir suikastın sonuçsuz bırakıldığının
belgesi olan, Lozan Barış Antlaşması"na karşı çıkan, "Sevr heveslileri
yoktur" diyebiliyor muyuz?
- "Medrese öğretimine karşı bilimsel öğretimi, ümmetçiliğe karşı
ulusçuluğu, şeriata karşı lâikliği, uyduluğa karşı tam bağımsızlığı,
ayrımcılığa karşı halkçılığı, tutuculuğa karşı devrimciliği, mutlu azınlık
yerine halkımızın tümünün mutluluğunu, başarıyla savunuyoruz
diyebiliyor muyuz..?
- Cumhuriyetimizin kuruluşuyla birlikte, başarılan yaşamın her alanındaki
kazanımlarına sahip çıkma ve savunma görevimizi, etkin bir biçimde yapıyoruz diyebiliyor muyuz?
İşte bu soruları kendimize sormak, ATATÜRK'e hesap verme yükümlülüğünü üstlenmek anlamına gelmektedir…
Ne acıdır ki, bugünkü iktidar sahipleri, gücünü cehaletten almaktadırlar;
devlet organlarını, kimi cemaatler, tarikat mensupları, melle ve mollalarla doldurarak, çağdaş ve uygar Türkiye yanlısı kurum, kuruluş ve kişilere kumpaslar kurmuşlardır, kurmaktadırlar;
Egemenliği ulustan alarak yeniden kişiye devretmişlerdir;
Parlâmenter rejimi baypas etmişlerdir;
Bağımsız Yargı organlarını iktidar partisinin buyruğuna sokarak,
adaletin terazisini kasten ve hile ile bozmuşlardır;
Kendi aklını ve iradesini kendisi kullanan özgür yurttaş yetiştirme yerine,
kula kulluk yapan dinci ve kinci kuşaklar yetiştirmeyi en önemli amaç edinmişlerdir…
Bu gidişata "dur" demek zorundayız. Bunun için, ulus olarak, anayasal ve yasal haklarımızı kullanmak zorundayız…
Bu anlamda, senin, esinlenebileceğimiz yeteri kadar söylev ve demeçlerin; söylem ve eylemlerin vardır…
Ayrıca, temeli Kuvay-ı Milliye ve Millî Mücadele Ruhuna dayanan ve dinamizmini senin ilkeler bütünün olan Kemalizm'den alan, her yaştan genç insanlarımız, bizim en güvenilir umudumuzdur...
En büyük eserin olarak tanımladığın, senin kuruluş felsefeyin temeli üzerine inşa ettiğin Cumhuriyetimizin 100. yılına yaklaştığı şu günlerde, kuruluş ayarlarına uygun olarak söylem ve eylemde bulunmamız gerektiğinin bilincindeyiz…
Sen bize yaşamın her alanında örnek olurken şöyle demiştin:
"UMUTSUZ DURUM YOKTUR, UMUTSUZ İNSAN VARDIR.
BEN HİÇ BİR ZAMAN UMUDUMU YİTİRMEDİM…"
BİZ DE, YAȘADIĞIMIZ SÜRECE UMUDUMUZU YİTİRMEYECEĞİZ..!
Ey, Dünya Tarihi'nin emsal gösteremediği BÜYÜK ATATÜRK!
Senin ve Senin hedef olarak gösterdiğin büyük millî dâvâya sahip çıkan ve savunan yol arkadaşlarıyın manevî huzurunda, sonsuz minnetle, saygıyla ve şükranla eğiliyoruz…
Dursun ATILGAN
Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu
Genel Başkanı
|