1128 YANLIŞ
Önce bir saptama yapalım: Türkiye’nin güneydoğusundaki bazı ilçelerin görünümü Irak ve Suriye’deki yıkıntılara benziyor.
Bunun sorumlusu hem iktidardaki AKP hem de PKK ve TBMM’deki uzantısı HDP’dir.
AKP iktidarı, “her ne pahasına olursa olsun açılım” diyerek, bölücü örgütle mücadele edeceği yerde, bir taraftan Oslo’da müzakere masasına otururken, diğer taraftan TSK’yi geri plâna çekerek, polisi görevlendirdi ve sonra da karar verme yetkisini mülkî amirlere bıraktı. Bunlar affedilir bir tutum değildir.
Bir de şu çağrı son derece acemiceydi: “Silahlarınızı gömün”. Kaldı ki resmen “silahlarınızı ve mühimmatlarınızı devletin güvenlik güçlerine teslim edeceksiniz” emri verilmeli ve bunun devlet kontrolünde yapılması sağlanmalıydı.
Bu arada PKK’nın TBMM’deki uzantısı olduğu iyice anlaşılan ve Türkiye’nin partisi olmadığını kendisi kanıtlayan HDP, “açılım”ı fırsat bilerek, Hayâlistan taleplerine, giderek pervasızca yeni talepler ekleme cesareti buldu.
Terör örgütü PKK’nın ise, bu “açılımın getirdiği serbestlik” sayesinde ve devletin gözü önünde, Diyarbakır’ın kimi semtlerini, merkez ilçelerini, Silvan’ı, Silopi’yi, Şırnak’ı v.b. silah deposu haline getirdiği ve hendekler-barikatlar, yeraltı geçitleri kazarak, zincirleme bomba düzenekleriyle, tek merkezden yerle bir ederek işgâl etme planı yaptığı ortaya çıktı.
Devleti yönetenler, her ne kadar açıkça ifade etmeseler de, “açılım” siyasetinin son derece yanlış olduğunun farkına varınca, PKK ve kollarının işgâl etme planını sonuçsuz bırakmak için, nihayet, büyük bir operasyona gerek duydular...
Türkiye’yi parçalama amacındaki bölücü terör örgütüne karşı operasyon yapmak, o coğrafyada devlet otoritesini yeniden egemen kılmak ve bölge insanını, PKK’nın zulmünden kurtarmak, elbette devletin görevidir...
Şimdi gelelim şu “1128 Yanlış” olarak nitelendirdiğimiz bildiriye:
- PKK’ya, ağır ya da hafif, silahları kim veriyor..?
- AB, ABD ve çarlığa özenen Putin’in Rusyası’nın bu konudaki tutumu nedir?
- PKK’nın finans kaynakları nerelerdendir?
gibi soruları sormayan, bölücü terör örgütü PKK ve güdümündeki terör örgütlerinin derhal ve kayıtsız koşulsuz silah bırakmasından hiç söz etmeyen imzacıların vicdanını, hergün şehit haberi almak ve çocuklarının öksüz kalmasına hatta katledilmesine tanık olmak, hiç mi sızlatmıyor?
AKP iktidarının “her ne pahasına olursa olsun açılım” diyerek, yanlışlar yaptığı gerekçesiyle, ulusun birliği, ülkenin tümlüğü ve devletin tekliğinden vaz mı geçilsin..?
Bölücü terör ve zulüm örgütüne değil de devlete “silah bırak, ablukayı kaldır” demek, hangi akla hizmet etmektir?
Bu imzacı bilim adamlarına şu sorularımızı da yöneltmek zorundayız:
- Cumhuriyetin kazanımları bir bir yok edilirken, niçin sessiz kaldınız ve kalıyorsunuz?
- Sevr’i gündeme getirenlere karşı neden sustunuz ve susuyorsunuz?
- Vatanın Kurtarıcısı, Devletin ve Cumhuriyetin Kurucusu ATATÜRK sinsice unutturulmak
istenirken ve heykelleri, büstleri parçalanırken, niçin itirazınız olmadı ve olmuyor?
- Bağımsız Yargı’ya darbe indirilirken ne yaptınız?
- Devletin hukuk devleti olma özelliği yok edilirken niçin sessiz kaldınız?
- Üniversiteler susturulurken ne gibi itirazlarda bulundunuz?
- Temel hak ve özgürlükler kısıtlanırken niçin sustunuz?
- TSK’nın üst düzey mensuplarına ve emekli olmuş yüksek rütbeli subaylarına, hatta
26. Genel Kurmay Başkanı’na, kimi rektörlere, bilim adamlarına, gazetecilere, yazarlara
kumpas kurulup tutuklanırken neredeydiniz?
- Eğitim ve Öğretim Birliği yok edilirken ve ilköğretim okullarının pek çoğu imam hatip
okullarına dönüştürülürken Türkiye’de değil miydiniz?
- Ulusal Bayramlar ve Öğrenci Andı yasaklanırken niçin itiraz etmediniz?
- TÜRK, TÜRKİYE, ATATÜRK adları önce Anayasa’dan ve sonra da tarihten silinmek
istenirken, niçin karşı çıkma cesaretini gösteremediniz?
- Gazeteciler, yazarlar, çizerler tutuklanırken doğru mu buldunuz?
Bu sorular daha da çoğaltılabilir...
***
İmzaladığınız bildiriye ilişkin olarak şu sorular da sorulmak zorundadır:
- “Eey Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sen Türkiye’ye sahip çıkma!
- PKK bölgeyi ele geçirme konusunda rahat çalışsın; Türkiye’yi bölsün,
- Kandil uzaktan kumandayla ve vur-kaç taktiğiyle kanlı eylemlerini sürdürsün,
- PKK okulları hatta çocuk yuvalarını yaksın; öğretmenleri katletsin, bölgeye yatırımı
engellesin; iş makinalarını yaksın, demek mi istiyorsunuz..?
Siz, ne yazıktır ki, yayınladığınız söz konusu yanlı bildiriyle 1128 yanlış yaptınız...
Şunu özellikle vurgulamak isteriz ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Ulusal And doğrultusunda, 24 Temmuz 1923’te Lozan Uluslararası Barış Konferansı’nda imza ve tescil edilmiş olan sınırları içinde, Ulusun birliğine, Ülkenin tümlüğüne, Devletin tekliğine sahip çıkmak ve etkin kılmak zorundadır.
Bu Vatan toprakları, bu Devlet, terör örgütünün “Hayâlistan” taleplerine kurban edilemez..!
Türk Ulusu bu konuda gerekeni kesinlikle yapar, yapacaktır...
Dursun ATILGAN
Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu
Genel Başkanı |